4 Temmuz 2014 Cuma

Oruç Kafa :: Göbekli Özet Geçiyor [4]




Yazıya "hitap sayılabilecek" bir girişle başlamak isterdim, ama okura senli - benli hitap etmek herkesin elinde oyuncak, ağzında sakız olunca bana böyle hareketler samimiyetsiz geliyor. Ne de olsa bu popüler olana karşı duruşumuz yüzünden Heavy Metal ve türevlerini severek dinliyoruz. Haliyle çoğumuz da metal müziğin kültürünü doğru ya da yanlış benimsiyoruz. Sonra da birileri uzun saçımızdan tutup bize meydan dayağı atıyor, dayak atan da yiyen de Metallica konserine gidiyor. Marliyn Manson karşımıza Cradle Of Filth solisti olarak çıkıyor...

"Aslında her şeyden biraz var Türk futbolunda... Ama hiçbir şey tam yok. Bu işi hem zorlaştırıyor hem de komplike hale getiriyor." - Frank Rijkaard

Keşke Rijkaard'ın şu meşhur sözü sadece futbol için geçerli olsaydı, ülkede gördüğünüz üzere her bir bok yanlış anlaşılmaya, her bir iş yarım kalmaya oldukça uygun. Ulusal rahatsızlığımızın belirtilerinin en açık görüldüğü alan -şu zamanlarda belirtiler tavan yapmış durumda- ne yazık ki siyaset. Türkiye'nin bir organizma olduğunu varsayalım, içinde bulunduğumuz durum ülke beyninde büyüyen bir tümöre denk gelmekte. Benim dileğim, kişisel betimde siyasetin bu paragrafta konu edilip bitmesi. Sonuçta bizi ilgilendiren bölümü metal müziğin siyasilerce nasıl yorumlandığı, o anılar da zaten hepimizin belleğine kazındı.


Siyaset de bittiğine göre...
-Siyaset bitmiş.
Konuşacak konu kalma...
-Siyaset bitmiş.
Konu...
-Siyaset bitmiş.

Yukarıdaki şakayı, dolayısıyla Torku reklamını, ondan da dolayısıyla meşhur educatedear izletisi Eto Bitmiş'i hatırladınız, değil mi? Şu yapılan hırsızlık bile (üstelik ilk sefer de değil) internet yayımcılığının televizyonu solladığının kanıtıdır. Biten pide değil ustam, reklamcılık bitmiş reklamcılık!

Reklam sektörü dediğimiz olay Hogwarts Şatosu ve civar bölgelerde gerçekleşen olaylardan kat be kat daha sihirli. Siz televizyonda mal mal bakıyorsunuz, saçma sapan tanıtı (reklam yerine) kurgularına gülüyorsunuz. Ama tezgah başına geldiğinizde ne idüğü belirsiz marka yerine kaplaması güzel olan, tanıtılardan alışık olduğunuz markalı ürünü alıyorsunuz. Geçmişi köklü olsun ya da olmasın, tanıtımı yapılmış ürün diğerlerinden bir adım öndedir. Televizyon kanalları, ücretli bir uydu alıcısına üyelik haricinde, gelirinin tamamını tanıtımlardan elde ediyor. İzlenme oranları (reyting) bu yüzden çok önemli. Kapitalizm denen orman oyununda insanoğlu dengeyi bozduğu için büyüyen her şey gittikçe büyümeyi sürdürüyor. İzlenme oranları artıyor, o izlencenin (programın) arasında giren tanıtı da değer kazanıyor. Tanıtım işinin günümüzdeki boyutunu buyurun siz hayal edin. Veya sadece "Coca Cola ayısının" bu alandaki yöntemlerine bakın yeter.

Eğer bu koca işleyiş, düşünceleri sosyal ağlardan (ç)almaya başladıysa, internet klasik anlayışı yenmiş demektir. Durum yukarıdaki kadar acizse, reklamcılık bitmiştir. Bitmediyse bile meydan gavurlara kalmıştır. İlgililerden ricam, ülkemizde senarist avına çıkmaları ve onların fikirlerini çalmadan onlara teklif götürmeleridir.


Yazı boyunca yabancısına alışık olduğumuz birkaç sözcüğün Türkçesini kullandığımı fark ettiniz. Sonunda bu salgın bana da bulaştı, açıkçası ben bulaşmasından memnunum. Daha doğrusu, bunu bir takıntı veya hastalık olarak görenlerin ta yanına koyayım. Bendeki gönüllü TDK müfettişliği lisedeki bir arkadaşımdan geliyor. Kendisi Oktay Sinanoğlu'nun Bye Bye Türkçe - Bir New York Rüyası kitabından etkilenmiş. Ben de arkadaşıma özendim. Sonraları sosyal ağda bir sayfaya rastladım. Arapça ve Farsçadan tutun da İngilizce ve Fransızcaya kadar her türlü yad (yabancı) ama dilimizde yer edinmiş sözcüklerin Türkçe karşılıklarını barındıran gönderilere denk geldikçe Türkçeciliğim pekişmiş oldu. Zaten dilin varsıllığı sözcük çokluğunda değil, anlam bolluğundadır.

Hocam, o değil de, özçekimi hala saçma bulan "selfie"ciler var, inanabiliyor musunuz?

Şu blogu açalı bir buçuk yıl olmuş, bendeniz son üç ayda saçma sapan işler yapmışım, neyi özet geçeyim? Adamakıllı bir tek Mano'nun konsere gitmişiz. Öncelikle şunu açıklığa kavuşturalım: Evet, adamlar "BARZO." Barzo dediğin adam da böyle olacak zaten. Arch Enemy sevenlere geçmiş olsun diyorum, yazık daha doğru düzgün ses denemesi (soundcheck) alamadan çıkmışlar. Sonra çeşitli sanal ortamlarda Mano'ya küfredildi. Adettendir, sevmeyenleri forumlarda Mano'cu abilerden çok çekip günümüz çok satan sosyal ağlarında dilediğince Mano'ya saldırıyorlar. Haklılar :D :D :D



Bir de Metal All Stars konseri olmuştu. İptali, taşınması, yaş sınırı derken gidemedik haliyle. Ama iyi geçmiş, Zakk Wylde daha çok Black Sabbath ağırlıklı çalmış falan... Konser sonu Headbang dergisi Ross "The Boss" Friedman (eski Mano gitaristi, kurucusu) ile söyleşi gerçekleştirmiş. Adam harbi geyik muhabbetçi çıktı. Bence Mano'yu en güzel eleştiren adam bu. Sonuçta grubun eski gitaristi, eleştirmeye kalıbı yeter de artar bile.

Ross The Boss: Metal müzikte Kai Hansen'den sonra en güleç adam :)

Son üç aydır yatışta olmama karşın iki yerli albüm "incelemesini" (bak onun da adını değiştirmişim, yaşasın Türkçecilik!), kaçınılmaz olan konserin yazısını ve bir ilk olarak üç tane listeyi yetiştirmişim. Onedio, Haberself, Zaytung gibi paylaşım sitelerinden özenip üç tane -yine thrash metal ağırlıklı- mis gibi liste yapmışım. Bendeki gereksiz öfke bitmedikçe thrash metal aşkı da bitmeyecek gibi görünüyor.


-o-

Bu özetin sonunu da yine cins bir liste ile bitirelim. Aman dikkat edin, sakın gaza gelip Gameboy'unuza, atarinize sarılmayın!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Şimdi onlar düşünsün.