24 Aralık 2013 Salı

Jolly Roger'ın En Uzun Seferi :: Running Wild - The Rivalry



Hani çizgifilmlerde, animasyonlarda olur ya; ortaya tırt bir sebep atılır ve iyinin kötüyle arasında "destansı" bir savaş patlar, yine tırt bir yöntemle iyiler galip gelir. Bu seferki, iyi - kötü mücadelesi gibi çocukluğumuzdan miras kalan bir konu üstünde üç albümdür duran Running Wild'ın milenyum öncesi son, düalist anlayışa hakim üç albümünden de ikinci albümü. Yani, yukarıdaki tespitime göre, The Rivalry albümünü iyi - kötü savaşının patlak verdiği heyecanlı kısma eş değer görebiliriz.



İnsanlara güzel bulduğum bir şeyi beğendirmek istersem, mütevazı davranıp değerini düşük gösteriyorum. Böylece niteleme sfatlarının her insanda farklı derecelere denk gelmesi ve insandaki güzel algısının birçok etkiye maruz kalması gibi yan etkilerden de Messi çalımlarıyla sıyrılabiliyorum.

Olumsuz eleştirileri baştan sallayalım da beklentileriniz düşsün.

Albüm bazı yerlerde aşırı derecede Running Wild formülüne bağlı kalmış. Şarkılar geçmiyor, adeta geçişiyor. Ben albüm değerlendirirken ritim değişikliğinden taviz vermem mesela. Sen çok basit bir ritim ve tek riff ile şarkıyı götürmüşsün, senin işin zor. Hani klasik rakçı havasına girip riffleri geniş aralıklarla çalıp üzerini hoş bir vokal melodisiyle süsleyemezsin. Bu albümdeki şarkıların yarısını sen zaten daha önce yapmışsın, bu senin onuncu stüdyo albümün. Dümdüz işlerle 30-40 yıl işi götüren gruplar da var ama, onlar da yeni gelen akımlara yenilip unutuldular ve de kimi zaman dağıldılar. Çoğu da eskisi gibi olamadı zaten.

Benim anlayamadığım nokta şurası; sen böyle düz bir albümün tam ortasına, komple diskografinin en iyi 3 parçasından birini kondurabilmişsin: Ballad of William Kidd... Azıcık progresif, çokça korsan metal, çokça riff ve lanet olası (daha) değişken davullar.

Ben böyle durumlara 2 ihtimal veriyorum:
  • Ya ilham perileri piçlik yaptı, adama ilham bir tek bu şarkıda geldi. 
  • Ya da Ballad Of William Kidd ve az sonra övülecek birkaç parça ile beraber plak şirketinin tanıdığı sürenin sonuna yaklaşıldı ve kalan parçalar aceleye getirildi. 
Genelde büyük gruplar düşüşe geçtiği zaman böyle şeyler yaşanır, lakin grubun tınısında ve tarzında pek fazla bir oynama olmadığından gerek, birinci ihtimali daha yakın buluyorum. Rock'n Rolf (Kasparek) reis, bilinçaltına yenilmiş ve kendi yaptığı parçalara tribute yapmış olabilir :D Neyse efendim, olumsuz yöndeki yorumlarım şimdilik bu kadar.



-o-




Albümün hangi şarkılarının zevkli olup olmadığı tartışılır. Kendi adıma konuşursam, albümün ilk yarısında çok sıkılıyorum. William Kidd'e kadar tekdüze riffler ve özensiz vokal melodileri ile düalizm kokan ucuz bir kurgu var. The Rivalry'nin ihtişamı ve Jörg Michael'ın aynı parçadaki enerjik davulculuğu ilk yarıyı kotaramıyor. Dinledikçe riffleri hafızamda oturtuyorum fakat mola verip başka başka müziklere yöneldiğimde, veya kulaklığı kafamdan çıkardığım zaman aklımda kalacak özgün riff ve vokal melodileri olmayan bu parçalar hem müzisyene, hem de dinleyiciye zarar. Hemen sizi uyarayım: karşılaştırmayı kesinlikle kafamdaki heavy-thrash-power olgusuyla veya başka gruplarla yapmıyorum. Burada özgünlüğünden ve vuruculuğundan biraz ödün vermiş bir Running Wild ile önceki 9 albüm arasında bir iç muhakeme söz konusu. Şu kendi kendine tribute yapma konusunu da yeri gelmişken açalım: Resurrection parçası albümün en zayıf halkalarından biri ve ta ilk albümdeki Soldiers Of Hell'i anımsatıyor diyelim. Dinledikçe illaki siz de birşeyler bulacaksınız.


 -o-


Grup tarihi boyunca tek kalıcı üye olan Rock'n Rolf, şaşırmayacağınız üzere grubun hem bestecisi, hem gitaristi, hem de vokalisti. Bu yüzden yazdığı çoğu şarkıda besteyi, vokal melodisini ve de sözleri aynı düzlemde düşünüyor. Sizin anlayacağınız, adamın yaptığı müzik ve yazdığı sözler doğal olarak bağıntılı. Priest misali "sen müziği ben sözü yazayım" anlayışı yok. Sadede gelirsek, albümde şarkının manası ile müziğin kafamızda oluşturduğu imge çelişmiyor. William Kidd'den önceki parçalardaki düzlüğün bir sebebi de Rolf''un korsan metal kurgusunun yanına "iyiler kötülere karşı" gibi klişe bi konsept getirmesi ve aynı vasatlığın albüm kapağına yansıması benzeri nünasları atlarsak, korsancılığı tek celsede tüketmek istememesi gayet mantıklı. Ancak konseptin alışılmışlığı ve de ruhsuzluğu besteciliğe de bir miktar yansıyor. Hani Lusifırlı şarkı yazacaksan onu ilk albümlerdeki gibi çiğ ve şeytani yapacaksın ki asidi kaçmasın.

Albümün tek bombası Ballad Of William Kidd değil ama ne yazık ki tek fırlayan parçası o ve de kalan tüm parçaları tam 8 dakika boyunca eziyor. Bu nedenle de övülmeyi bekleyen diğer parçaları daha geç keşfediyorum. Albümü dikkatli bir şekilde dinlemezseniz mesela, arada Thilo Hermann'ın akıllara zarar solosunu (Adventure Galley) kaçırabiliyorsunuz. Onun dışında nakaratı beklenmedik şekilde hoş olan Agents Of Black, pek fazla olayı olmayıp ritimleriyle akılda kalan Fire & Thunder ve albümün nadir korsanlı parçalarından War & Peace albümde dikkat çeken parçalardan.


-o-

Aya gittiler???

-o-


Man On The Moon ise konusu ve hard rock vari riffleriyle diğer parçalardan bir miktar sıyrılıyor. Kafayı belgesel kanallarıyla bozup yanlışlıkla aya çıkıp çıkmama konusunda da akıl yürüten Rolf, işin "aya gittiler" tarafını savunmakla beraber büyüklere bilimdeki bu tip devasa fakat şüheli ilerlemelerin neden insanlıktan ivedilikle gizlendiğini soruyor. Running Wild'ın tını ve sözleriyle tarzının balkonuna çıkıp nefes aldığı ender ve güzel parçalardan.

The Poison ve Rescurrection gibi sıfır değişkenli parçaları dinleyip sıkılan kulağımızın imdadına Adventure Galley yetişiyor. Adeta Thilo Hermann ve Jörg Michael ikilisinin şov yaptığı parça, bestecilikte Thilo Hermann'ın da katkılarıyla, bildiğimiz Running Wild anlayışına vites artıran şahane bir speed metal parçası. O soloyu Rolf Kasparek atmış olamazdı zaten :D


-o-


-o-


War & Peace... Yanılmadınız, bu arkadaşınız da Tolstoy'un Savaş ve Barış adlı eserinden etkilenilip notalara dökülmüş bir kapanış parçası. "Okuduğumuz kitaptan filmden vs. ilham alalım" akımının başarılı örneklerinden. İnsanın ister istemez melodiye eşlik edesi geliyor. Sadece yanlış üniformayı giydiği için kardeşini acımadan vuruyorsun ve şeytan arkandan kahkahayı patlatıyor. Eğer şeytan oralarda bir yerde ise yıllardır gülmekten karın ağrısı çektiğini söyleyebilirim. En çok da bizim oralara gülüyordur ipne...


-o-


En azından kendi kendinin gölgesinde kalmış olmak, başkalarının yarattığı akımlar içinde sindirilmekten yeğdir ve bir albümü vasatın üstünde tutar.

[8]



Jolly Roger'ın yaklaşık 70 dakikalık en uzun seferini de burada sonlandırıyoruz. İyi dinlemeler...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Şimdi onlar düşünsün.