22 Mart 2014 Cumartesi

Doğru Bedeviye Oynamak :: Sırtımızda(n) Taşınanlar...



Uzun zamandır düşüncelerimi israf etmiyordum, özellikle de Heavy Metal konulu olmayan, kendi halinde bayağıdır yazı yazmamışım. Bilmiyorum başkalarının nezdinde kalemim ne kadar güçlü, yine de derdimi bir yolunu bulup anlatmadan bunu asla bilemeyeceğim.


Kısa bir anı: Bir gün babamla sohbet ediyoruz, bana bir şans oyununu nasıl kazanıp kazanamayacağımı soruyor. "Hile ile, cebren ile..." diye saymaya başlıyorum. Hayır, diyor babam. Sonra duyduğu bir hadiseyi aktarıyor:

"Bir üniversitede profesör, öğrencilerine yukarıdaki soruyu sorar. Kimseden doğru yanıt alamaz. Kendi verdiği cevap ise herkeste soğuk duş etkisi yapmıştır:
-Cevap basit, bir şans oyununda kazanmanın yolu, onu oynamaktır."

Ben bu oyunu oynamazsam asla bir kazanma ihtimalim olmaz. Hocanın bu cevabını, yavşaklık uğruna espri yapan da olmuştur, kendine hayat felsefesi yapan da.

 Oynamazsan kazanamazsın.


-o-



Bir devenin üstünde çölleri aşan bedevinin hikayesini anlatacağım. Fabl gibi bir şey aslında. Çok mu hızlı girdim esas konuya? Durun bakalım, hikayedeki devenin konuştuğunu söylesem? Bakalım neler konuşmuş bu deve ve sırtındaki bedevi...

Bedevinin biri devesinin sırtında çölleri aşmaktadır. Bu arada dünyadaki çöllerin yarısından daha azının kum tepelerinden oluştuğunu, geriye kurak toprak ve taşlık arazinin kaldığını hatırlatalım. Mekanı kafanızda daha rahat oluşturun diye anlatıyorum bunları.

Bir böyle çöl var...
Bir de böyle...




Kum ise kum, toprak ise toprak... Bizim ikili bir yol ayrımına gelmişler. Hikaye bu ya, bedevi devesine sormuş:

-Nereden gidelim? (...)

Ulan uçsuz bucaksız çöldeyiz, gezmeye gelmedik ya burayı. Bir hedefimiz ve yönümüz yoksa eğer, her yol ayrımında sapmak işten bile değil. Şimdi hatırladım, sorunun geri kalanını yukarıda vermemişim, onu da kayda geçelim:

-Nereden gidelim?
  •  Aşağı bayırdan mı?
  •  Yoksa yukarı yokuştan mı?

Bu, takvim yaprağı yazarlarına göre ibretlik bir hikaye, La Fontaine'e göre bir fabl. Her iki türlü de ucu öğüt vermeye varan bir hadise. Yaşıtlarım ve özellikle bendeniz öğüt dinlemekten sıkılan ve ders çıkarmaya çok uzaklarda duran bir neslin habercisiyiz. Olsun, bir kerecik ders çıkarmaktan bir şey olmaz. Kendinize bu kötü alışkanlığı bir an önce edinin.

Hadi, basçı ve göbekli ile bir ders çıkarmaya var mısın?



Şu deve var ya, işte o deve sizsiniz. O sırtınızdaki bedevi kılıklı da artık başınıza kimi getirdiyseniz o. Başınıza getirmenizden kastım, sizin adınıza birilerinin karar vermesi ve sizin bu kararlar doğrultusunda yaşamanız. Bu yazıdaki her bir kelimeyi, sözlük kullanmadan anlayabilecek kadar Türkçeniz varsa mutlaka sizin adınıza (ve hepimizin adına) karar verebilecek en az bir kişi vardır.

Daha fazla açılmadan devam edelim. Bu bedevi kılıklı elemanı sırtınızda taşıyanlar sizlersiniz. Ve üstü kapalı veya açık, doğrudan ya da dolaylı olarak bize hangi yoldan gitmemiz gerektiği mutlaka sorulmuştur. Yol, yoldaş, yolcu... kavramları size belirli bir ortak payda içinde tanıdık gelmeye başladıysa hikayedeki rolleri anlamaya başladınız demektir. Bedevilerin gösterdiği yolların ötesini görmeye çalışın. O da ne! Beyaz, pofuduk, iri kıyım bir yaratık...




Tehlikeli soruyu soruyorum: Bedevi, azılı düşmanını nasıl atlatacak?

Deve sizsiniz, bu durumda en olası çözüm, bedevinin sizi mevzubahis deyişin beyaz kahramanına yem etmek olacaktır. En azından pofuduğu bir süreliğine oyalamak ve şansı varsa kaçmak bedevi kılıklının seçimi olurdu. İmkanı olsa büyük seçim yapıp bir kervana da karışabilir de...


Beceremeyen bedevi...


Hafızanız ve sırtınızdaki bedevi hala yerinde olduğuna göre devenin cevabını merak ediyorsunuz. Deve sizdiniz ki seçmeme gibi bir şansınız yok. Direnmeyin ve bir kez daha profesörlü olaya bakıp da gelin.

Geri dönersek eğer, hikayeye göre şu cevabı verdiniz, ya da keşke verebilecek kaseye sahip olsaydınız:

-Orta yolun suyu mu çıktı?

Hala varsa eğer böyle insanlar, ya talihsiz olaylar sonucu medyada yılda bir ortaya çıkıyor, ya da ses seda edemeden güzel atlara binip gidiyorlar...



Sahi, bozkırda vahşi atlar gibi koşarken ne oldu da develer misali çöllere düştük, bilemedim...



 -o-


 Adettendir, bir şarkı paylaşmadan gitmek olmaz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Şimdi onlar düşünsün.