25 Mayıs 2014 Pazar

Nefret Dünyası :: Presage - Planet Hatred


Hızlı yaşıyoruz. Zaman hızlı geçmiyor, insanlar ve yaşadığımız dünya hızlandı sadece. Ne kadar zeki olduğunuz, kaç kilo kaldırdığınız, kaç kilometre koştuğunuz veya tek şarjörle kaç kişi vurabildiğiniz önemli değil artık. Mesele vurulmadan vurmak, en önde koşmak. Kapasitenizin hiç bir geçer yanı yok. Çünkü hız bütün nitelikleri men etmiş durumda.



Aslında çoğumuzun da problemi, hayatın her alanında hız ile yargılanıyor oluşumuz. Bakın "sürat" değil, "hız". Kendi hızımızı dünyanınkine uyduramıyoruz yahut mavi gezegenin baş döndüren hızında harap oluyoruz. Bu gezegenin hızından nefret ediyorum. Lanet gezegenin hızı...

(soldan sağa)
Fatih Korkmaz - Alper Türek - Antar Turgay - Kutay Soysal

Anlaşılan gezegenin hızından nefret eden bir çok kişi var ve bu kimselerden dördü, eski kadrodan kurucu Alper Türek önderliğinde bir araya gelip bu uzun süren bekleyişi sonlandırıyorlar. Uzun bekleyiş, çünkü Türk metal müzik kitlesinin en köklü gruplarından biri, 20 yıl kadar süren fetret devirleri sonrası eski bestelerden birini düzenleyerek geri dönüyor. Ertesi yıl grup kadrosundaki boşluklar taze kanla dolup sağlıklı kadroya ulaşılıyor. Sonrası malumunuz, bu albümün oluşması...

İncelemeye albümün hangi şarkısından bahsederek başlayacağımı bilemiyorum. Bu durum biraz da yapımdaki kirlilikten kaynaklanıyor. Albümün kirli tınısı parçaları birbirine karıştırıyor ve onların akılda kalmalarını zorlaştırıyor. Kirli tınının sebebi de aslında albümün kayıt yöntemi: Grup albümü topluca canlı olarak kaydetmiş. Bazı yerledeki ek gitarlar haricinde tüm çalgılar ve vokal aynı anda kaydedilmiş. Söze doğrudan eleştri ile başladık ama bu çiğ sesin albüme kazandırdığı çok şey var.

2000'ler sonrası Thrash metal gruplarının kanımca düştüğü en büyük hatalardan biridir yoğun ve boğucu riff yazımı-çalınması. Bu şekilde üst perdeden atılan riffler Thrash metalin en önemli unsuru olan o yırtıcı hayvan çığlıklarını andıran tınıyı yok edip geriye sadece ve sadece gürültü posasını bırakıyorlar. O yüzden eskilerin attıkları en sıradan riffler bile iliklerimize kadar titretirken günümüz gruplarının en şahane riffleri es geçiliyor.

Presage'da bu durum söz konusu değil, hatta adamlar öyle özgün geçişler yapmışlar ki albüme hemen "progresif thrash" etiketi yapıştırılmış. Günümüz thrash gruplarının yaratıcılıkta sınıfta kalması sonucu thrash metal komple sınıfta kalmış ve üç-beş yaratıcı grup da progresiflerin olduğu bir üst sınıfa geçirilmiş. Evet, albümün ritimleri falan güzel değişiyor. Buna rağmen güzel kardeşim, bu albüm tam manasıyla "progresif thrash" değil , çok yaratıcı bir heavy-thrash albümü. Bir miktar duygu yoğunluğu, temponun yavaşladığı anda kırmızı halıyla giriş yapan baba riffler, geri kalanı da epiklik-azmanlık arası volta atan şarkı yazımı...

Presage ve Pentagram

Prodktörlerden birinin Tarkan Gözübüyük (Pentagram) olduğunu öğrendiğimde çakmıştım köfteyi. Verdiği demeçlerde kendileri haricinde eski ve yeni birçok yerli grubumuzun varlığını hatırlatıp onları anması, gerektiğinde onlarla beraber sahne alması gibi Türk metal kitlesine çok büyük katkıları olmuş, Türk rock müziğinin tecrübeli prodüktörüne ve yılların Pentagram basçısına saygılarım sonsuz. Ancak şarkılarda ne zaman distortion kesilse, ardından Penta'nın yeni ve modern tınısının bizi karşıladığı da bir gerçek.

Büyük ihtimalle de Presage'ın bir başka gruba benzediği tek nokta burası. Onun haricinde grubu başka hiçbir topluluğa benzetemiyorum. Voivod'a bile benzemiyorlar. Adamlar space rock-djent tınıları arası gidip gelen, ışıldayan progresif dünyasına kirliliği getirmişler. Üzerine her yönüyle takdir ettiğim kendine özgü vokalleri serpiştirmişler. Bir metal grubunun karakterini yarı yarıya vokal belirlediği için bu önemli. Ben nerede ne zaman Fatih Korkmaz'ın sesini duysam "İşte bu  Presage" diyebilirim, adamın yaptığı her vokal çeşidini seviyorum: clean olsun, scream olsun, en çok da kirli vokallerine bayıldım. Pek alışıldık olmayan kirli vokalleri albüme cuk diye oturmuş. Ayrıca Fatih abi vokal melodisi konusunda diğer birçok Türk grubunu sollamış.


Albümün canlı kaydedildiğini bilmek insanı bazı anlarda şaşırtabiliyor. Şöyle açıklayayım, Abandon'daki distortion gitarın susup vokalin giriş yaptığı o kısım var ya, oradaki atmosferi neredeyse hiçbir Türk grup yaratamıyor. Düşünün adamlar bunu bir de canıl kayıtta yapmışlar. Albümdeki bir başka güzel şey, kütür kütür duyulan bas. En çok da The Flame parçasının köprü bölümünde kendini belli ediyor. Bu ve geriye kalan yedi parçayı da benim için dinlenilebilir ölçüde "ağır" kılan öge de albümün basları olsa gerek. Ve acı gerçek, basların böyle çalındığı bu albümün çıktığı ülkede hala bas gitarın gerekliliğini sorgulayanlar var. Bunu okuyup bas gitarı sorgulayanlardansanız sizi hemen buraya alalım.

Albümü dinlenilebilir kılan bir başka öge de davul ritimleri, sonuçta albümü hem ağır, hem de progresif kılan öge, tabi ki davullar. Yalnız ritimlerin parçadan parçaya değil de parçalar arası değişmesi ve albümün kirli yapımı parçaların -yazımın başında da söylediğim gibi- akılda kalmasını zorlaştıryor. Siz de parçaları bölüm bölüm aklınızda tutuyorsunuz ve bir an aklınıza gelen ufak bir gitar riffinin hangi parçaya ait olduğunu bulmaya çalışıyorsunuz. Beste yapabilmek zor, iyi beste yapabilmek daha zor, bu bestelere ayrı birer kimlik kazandırmak ise çok daha zor. Albüm ilk dinleyişte bu gibi yönleriyle pek sarmasa da zamanla albümün bazı yönlerini keşfetmek mümkün.


Keşfetmek kimi zaman müzikte, kimi zaman ise sözlerde... Manası ve müzikalitesi güçlü sözleri var bu albümün. Parçaların hepsinde ayrı bir hikaye olsa da bunların ortak yönleri, hikayelerdeki kahramanların her birinin bu dünyadan nefret etmek için bir sebebi olması. Bu konuda Children Of The Bomb, Regain Your Life ve Planet Hatred albümde başı çekiyor. Hem toplumsal, hem kişisel, en basitinden en mühim sorunlara, her şeye albümün sözlerinde değinilmiş.   

Durumu özetlemek için babamdan alıntı yapıyorum:

"Bizim memlekette silah eğitimi kısa ama özdür. Hedefi koyarlar, silahı tutuştururlar eline. "Vur" derler. Tek atış hakkın vardır.

Vurdun. Aferin sana...

Vuramadın... O zaman eline daha da silah vermezler.

Çünkü kurşunu silah değil, yürek atar."

Bu yazdıklarımın çoğunu ve albümün iyi olup olmadığının sebebini grubun yaşına, tecrübesine bağlayabiliriz. Gerçek ise, o çalgıları ellerin değil, yüreğin çalıyor oluşudur. O kirli tını, "thrash" adının hakkını sonuna kadar vermiştir. Oh be, içim açılıyor şu albümü her dinleyişimde!

Nefret dünyasının nefret edilemeyecek güzide albümü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Şimdi onlar düşünsün.