3 Mayıs 2014 Cumartesi

10 Yılda Dönen Çarklar :: Pentagram - MMXII



On sene oldu önceki albüm "Bir"çıkalı... Ben de iki yıl bekledim ki müzik zevkim otursun, albüm hakkında iki çift laf edebilelim diye.

Şaka lan şaka, ben albümü ilk satın aldığımda bu blogu açmamıştım bile. Hatta o zamanlar satın aldığım tek bir albüm bile yoktu. Raflarda gördüğüm gibi almıştım albümü. Doğru bildiniz, satın aldığım ilk albüm, bu albüm. Farklı bir ilk olmuştu haliyle, ben 2010 sonlarında heavy metal dinlemeye başlamış, Sonisphere'dan ve Murat İlkan'ın o yıl Penta ile son konserini verdiğinden habersiz bir şekilde sert müziğin keyfini çıkarıyordum. Beklediğimin aksine, bu müziğe daha çok bağlandım ve grup keşfine başladım. O zamanlar en çok merak ettiğim şey, bizden adam gibi metal şarkısı çıkıp çıkmadığıydı. "Pentagram" dediler. Ertesi sene, Penta ile iyice haşır neşir olmuştum. O zamanlarda bir gün merak edip internet sitelerine baktım. Bir şarkıydı bu, indirdim ve şok oldum.  

"Kim söylüyor lan bunu?"



Murat İlkan - Gökalp Ergen

Eğri oturup doğru konuşalım, Pentagram, ülkede sağlam vokalistlerin terfi edebildiği bir üst mertebe oluşturan, oluşturabilmiş tek metal grubu. Olabilecek en talihsiz yolla gruptan ayrılan Murat İlkan'ın yerine vokalleri sırtlanacak birisi gerekliydi, birçok şeye sıfırdan başlanmalıydı. Öyle de oldu. Bir başka kalburüstü oluşum The Climb'dan Gökalp Ergen geldi. Biraz onun gelişiyle, biraz da grubun yaşlanması ve kendilerinden çok sonra kurulan yabancı modern grupları dinleyip etkilenmeleri ile yeni, modern Pentagram, kendileri gibi yeni ve modern albümleri üstünde çalışmaya başladı. Bendeniz grubun Facebook sayfasında gezerken şahit oldum, gruplarına sahip çıkmayan duman altı Türk metalcisi grubun dağılıp dağılmadığı hakkında dedikodu yapadursun, Gökalp Ergen çoktan gruba ısınmış ve albüm neredeyse bitmişti.

Yorumumu hemen yapayım, ben Pentagram adına yeni bir çağın başladığını ve grubun imkanları dahilinde gruba gidecek en iyi sesi seçtiklerini düşünüyorum. Rüştünü ispatlamış kaliteli bir sesi Penta ile beraber dinlemek, kısıtlı Türk metal ekolünde bir "süper grup" dinlemekle eşdeğer.




O zamanlar 2012 fimine kıçımızla gülmüyorduk tabi ki, kıyamet senaryoları havada uçuşuyordu. Pentagram durur mu hiç? O da kendini bu derya denize attı ve popülerlikten cılkı çıkan bir konseptin altından kalitesine yaraşır bir albümle çıktı. Her tarafından yokoluş fışkıran albümün neyi bahis konusu edeceğini düşünürken, sene sonu gelmeden kıyameti biz getirelim, deyip başlamışlar elde ne varsa yoğurmaya. Sonra gördüğünüz bu albüm çıkagelmiş.

Yeterince gırgır ettikten sonra izninizle yeni albümü incik pinçik etmek - pardon incelemek istiyorum.




Sand var işin başında. Adı gibi, ilk dinleyişinizde kum gibi ellerinizden akıp gidiyor bu parça. Şöyle ki, albüm çıkalı iki yıl olmasına karşın ben bu satırları yazarken yeni yeni keyif almaya başlıyorum albümün açılış parasından. Barındırdığı ezgiler de kumlara, kumlara gömülen diyarlara ait, bizim kara toprağmızdan uzak. Şarkının damarlarınıza verdiği ağır metaller sizi zehirliyor, şarkının ritmiyle çelik ve kanın hüküm sürdüğü kumlara yığılıp bir kez daha insan fıtratına yeniliyorsunuz.

Açıkçası tahminlerde yanılan "Anatolia" beklentili hayranlar için de albüm içerisinde güzel anlar mevcut. Başındaki ney performansından rengini belli eden, albümün en dürüst parçası var sırada: Now and Nevermore. Açıkası geçmiş ve gelecek çıkışlı kaygılarımızı altı dakika boyunca bir kenara bırakıp ney ve doğu ezgilerinin üst perdelerden çalındığı gitar eşliğinde rahatlıyoruz, daha ne olsun? Penta'nın eski numarası yine işe yaradı sayın seyirciler!



Bundan sonrasını her şarkıya ayrı yorum yaparak uzatmak istemiyorum. Pentagram, bu albümde cömert davranmış, her türlü hayranına farklı bir lezzet sunmuş vaziyette. Sözler de bu karışık duruma inat, ağız birliği etmişler ve bizi son şarkıya kadar kıyamete hazırlamışlar. İki farklı dilde olsalar bile manada öyle uzlaşmışlar ki, mevkilerinde uzman olup olmamaları, onların takım halinde işleyişine engel değil. İlk saniyeden salınan hissiyat, son şarkının çıkış (outro demek istedim) mısralarına kadar verilmiş.

Biz asıl şu cömert müzikaliteye bir göz atalım: Mutfağın yeni üyesi modern metal tınısı, kıvam verici Anadolu ezgileri, mideye oturmayan dingin parçalar, ufalanmış Slayer eşliğinde ilk albümlerden esinti riffler... Hazırladığımız bu nefis karışımı "10 yıl" boyunca fırına verip olmasını bekledikten sonra yeni bir vokal eşliğinde servis edebilirsiniz. Belki yeni albüm yapma, bestelerin oluşumu vs. bundan 12, albümün çıkışından 10 sene önce başlamamıştır ama, çeyrek asrı aşındımış bir grubun, buzdolabında riffler saklaması, "sakla samanı gelir zamanı" atasözü uyarınca bazılarını da bestelere dönüştürebilmesi işten bile değil.

Rifflerinizi saklayın, kazançlı kalın.





Başta bahsettiğim şok etkisini şöyle anlatayım: Wasteland'ı albümün çıkmasından bir sene önce kendi internet sitelerinden ücretsiz olarak sundular. Ben ilk o zaman Gökalp Ergen'in sesiyle tanışım. Alıştığım Pentagram'dan ne kadar farklıysa o kadar da kaliteli olmasıyla beni kendine çeken bu parça, haliyle albümün en sevdiğim parçalarındandır. Lakin albümdeki şarkının başındaki savaş marşını andıran alıntıya (sample) bir türlü alışamadım. Biz bu şarkıyı mp3 haliyle de sevmiştik.

Wasteland kadar sert olmasa da ondan daha tempolu Beyond Insanity, daha doom tnlayan It's Dawn Again ve az buçuk progresif yapılı Disturbing The Peace, biraz daha vahşi, Slayer etkileşimli ve elle tutulur metal parçaları olarak albümdeki konumlarını muhafaza ediyorlar. Buraya kadar albümdeki yabancı parçaların çoğuna değindim. Yabancı parçalarda Penta her zamanki gibi istikrarlı davranmış, onların hepsini keyifle dinliyorum.

Sıra Türkçe parçalarda, ki onlara bu kadar toleranslı davranamayacağım. Bir "Bu Alemi Gören Sensin" hayranı olarak Türkçe parçaların sertlik ayarını beğenmedim.    




Albümdeki tüm Türkçe parçaların hamur evladı olması, elbette değişen ve kürselleşen dünyanın konjöktürleri gereği... Uzatmayalım, adamlar Geçmişin Yükü parçalarına klibi yapıştırıverdiler, şarkı olabildiğince radyo dostuydu ve beklenen ilgiyi gördü ama Türkçe "Durağan ve Ağlak" Rock camiasında pek sevilmedi. Şarkıya yine aslan metalciler sahip çıktı. Bu durum, albümdeki Türkçe şarkıların ne metale, ne de günümüz Türkçe rock kanadına yanaşamadığına, kısıtlı niteliklere sahip olduklarına örnek teşkil ediyor.

Kişisel düşünürsek, Doğmadan Önce'yi diğer iki parçadan daha çok olmuş görüyorum. Bu tercihimde arka plana gizlenmiş şahane gitar melodileri en büyük etken. Uzakta ise adı üstünde, tek başına yükselmekten uzak, fakat fırtınadan hemen önceki şarkı olması, albümdeki konumu onu biraz daha melankolik yapıyor, adeta sizi kıyamete hazırlıyor.



Gelelim klibi asıl hak eden ve uzun bir süre sonunda hakkını alan, adeta ölüm vuruşu etkisi yapan parçaya:

Apokalips!




Pentagram hiç olmadığı kadar epik ve trajik bir eser sunmuş. Beklentilerimin dışında olup da beni bu denli tatmin eden, duygusal olarak sarsan bir Penta şarkısı daha hatırlamıyorum. Bence ona çekilen klibi sonuna kadar hakediyor. Mis gibi de klip olmuş, Turgut Berkes gibi bir usta hem oyunculuğuyla hem de albümdeki üç şarkının sözlerinin yazımına katkısı ile albümün en güzel sürpriz adamı. Parça, albümün tartışmasız en ağır topu, bitirim hareketi...



Kritiğin başında da söylediğim gibi Penta'nın geçmişini yeni olanla, tecrübeyle, olgunlukla, daha geniş bir müzikal anlayışla, bambaşka bir tınıyla yoğurup, çırpıp; görünmez ama tadı gelen bu unsurları albüme bir mezarcı edasıyla gömen bu beş adam, ellerindeki bol mineralli bu toprağın üzerine ektiği notalarla, çorak Türk metal müziği diyarında eşsiz bir çınar olarak kaldığı yerden uzamaya ve dallarıyla bizlere uzanmaya devam edecek.

Etsinler bence.

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Şimdi onlar düşünsün.